Konserve Project

“Küreselleşmenin yol açtığı sosyo-kültürel değişimlerin ve kesintisiz biçimde süregiden ekonomik, siyasal, coğrafi krizlerin sonucunda köylerde yaşayan genç nüfusun geçimini kazanmak için kentlere yönelmesi kırsal kültürü kentlileştirirken tek tipleştiriyor ve merkeze itiyor. Tek tipleşme, kırsala ait somut olmayan kültürel miras unsurlarının yere özgülüğünü silikleştirirken ve yerinde devamlılığını sekteye uğratırken kültür sanatın merkeze itilmişliği, periferide yaşayan kesimlerin kültüre eşit erişim hakkını sekteye uğratıyor.”

Birleşmiş Kentler ve Yerel Yönetimler Teşkilatı (UCLG) koordinasyonunda yürütülen “Pilot Kent” ve “Öncü Kent” programlarının ortaya koyduğu sonuçlar, yerel yönetimlerin kültürü kırsal kalkınmada etkin bir araç olarak kullanmasının gereğine, önceliğine işaret ediyor.
Bu programlardan elde edilen sonuçlar, “öncü kent” sıfatı tescillenmiş şehirlerin dâhi kültürel katılımı ve sosyal içermeyi sürdürülebilir kılacak, kentsel aidiyeti güçlendirecek politikalar geliştirmede, özellikle kırsalda yaşayanları kültürel katılıma dâhil etmede zorlandığına işaret ediyor. Buna bağlı olarak yerelde faaliyet gösteren bağımsız kültür sanat girişimleri de yerel yönetimlerle ideal düzeyde iş birliği yapamıyor; yapsa dâhi kalıcı bir ortaklık geliştiremiyor.

Teos Kültür Sanat Derneği’nin yukarıdaki tespitlerden hareketle Efes Selçuk Belediyesi ve Nilüfer Belediyesi ile ortaklaşarak kurguladığı “KONSERVE: Kentler Arası Misafir Sanatçı Programı Ağı”nın 2024 edisyonu, göç, ekolojik yitim, sosyal barış, kadın emeği, kültüre eşit erişim, somut olmayan kültürel mirasın dokümantasyonu ve kamusal alanda sanat üzerine çalışan bağımsız girişimlerle STÖ’leri yerel yönetimlerle iş birliği yapmaya teşvik ederken, Birleşmiş Milletlerin kırsal alanlardaki kültürel çeşitliliğe, somut olmayan kültürel mirasın sürdürülebilmesine ve kültürel ifadeye eşit katılım hakkına vurgu yapan 10.2, 10.3, 10.7, 11.4, ve 11.a maddelerinde ifade edilen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları ile uyumlu bir izleği takip etti. Bu bakışla sanatçıları, köy sakinlerini, iştirakçi organizasyonları yerel yönetimleri çeşitli hemzeminlerde buluşturan program, içerdiği uluslararası çalıştaylar ve kültür forumları vesilesiyle yerel yönetimlerle bağımsız girişimleri verili durumu iyileştirmeye yönelik politikalar üretmek amacıyla bir araya getirdi.

İkinci edisyon, İzmir ve Bursa’da düzenlenen 3 haftalık misafir sanatçı programlarının yanı sıra Nilüfer Belediyesi ile Selçuk Belediyesi’nin katılımcı, içermeci, sürdürülebilir kültür politikaları oluşturmasına yönelik aksiyonları içeriyordu. İzmir’den Sarı Denizaltı sanat inisiyatifi, Kendine Ait Bir Oda inisiyatifi, The Letter Art Galleryİzmir Akdeniz AkademisiKARE kolektifNo 238 sanat alanı ve AnArt Kültür Sanat Derneği gibi iştirakçilerin yanı sıra Zeyno Pekünlü, Çelenk Bafra, Borga Kantürk tarafından önerilen 32 aday arasından seçilen 8 sanatçı, Mayıs – Temmuz 2024 döneminde, üçer haftalığına İzmir’in Selçuk ilçesine bağlı Zeytinköy’e ve Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Misi köyüne konuk oldu. Seçilen sanatçılar, Nilüfer Belediyesi’nin öz kaynakları ile programa entegre ettiği 5 İstanbullu – Bursalı sanatçı ile birlikte, çalıştıkları yörelerin somut olmayan kültürel miras ve ekolojik değerlerinden aldıkları esinle çeşitli disiplinlerde 11 adet taslak yapıt üretti. Bu süreçte her iki köyde çocuklara yönelik 3, kadınlara yönelik 2 atölye ile halka açık 2 sanatçı konuşması düzenleyen sanatçıların ürettiği 21 yapıt, Eylül – Kasım 2024 döneminde 4 atölye çıktısı ile birlikte Nazım Hikmet Kültürevi (Bursa) ve Konak Metro Sanat Galerisi’nde (İzmir) açılan sergilerde gösterildi.

Kültür politikası oluşturma fazında gerçekleştirilen faaliyetlerin planlanmasında, Aralık 2023 – Şubat 2024 döneminde belediyelerin ilgili birimlerinden temsilcilerin katılımıyla düzenlenen arama konferanslarından, kültürel altyapıyı anlamaya yönelik keşif ve çalışma ziyaretlerinden, ihtiyaç tespit ve hedef belirleme toplantılarından elde edilen verilerden faydalanıldı. Dile getirilen ihtiyaç ve tespitler doğrultusunda her iki ilçede kültürel ekosistemin verili durumunu tespit etmek amacıyla düzenlenen iki öz-değerlendirme çalıştayından elde edilen sonuçlar ışığında, geliştirilmeye muhtaç alanlarda nasıl iyileştirme yapılacağını belirlemek amacıyla Selçuk’ta iki, Nilüfer’de bir kültür forumu düzenlendi. Dört uluslararası uzmanın konukluğunda iki ilçede faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının, bağımsız kültür sanat girişimlerinin, mimarların, kent plancılarının, araştırmacıların, akademisyenlerin, eko-aktivistlerin ve hak temelli çalışan sivil toplum kuruluşlarından temsilcilerin katılımıyla gerçekleşen bu faaliyetlerde:

  • Kültürel politika belgelerine erişimi kolaylaştıracak ve proje üreticilerinin taleplerine karşılık, beklenti yönetimini sistematize edecek ara yüzlerin oluşturulmasına,
  • İlkesel olarak sanatsal pratiklerin ekolojik değerlerle birlikte ele alınmasına olanak tanıyacak bir etkinlik tasarımı yaklaşımının geliştirilmesine,
  • Kamusal alanlara sanatla müdahaleye alan açılmasına,
  • Sanat profesyonelleri ile yerel yönetimler arasındaki etkileşimi güçlendirecek tabandan örgütlü platformların kurulmasına;
  • Misafir sanatçı programlarının devamlılığı bağlamında, komşu illerden katılımın teşvik edilmesine,
  • Uluslararası ağlarla iş birliğini öne koyacak bir yaklaşımın takip edilmesine,

Kültürel tesislerin daha katılımcı pratiklerle planlanmasına karar verildi.

Detaylı bilgiye @konserveproject hesabından, Türkçe ve İngilizce hazırlanan proje yayınını buradan indirebilirsiniz:

HEDEFLER

Ortaklaşılan ilçelerde somut olmayan kırsal kültürel miras, toplumsal ve ekolojik çeşitlilik alanında süregiden çalışmalara ilişkin farkındalığı güçlendirecek mecralar üretmek;

Misafir sanatçı programlarında üretilen yapıtları gösteren sergiler, belgeseller vasıtasıyla somut olmayan kırsal kültürel miras değerlerini, folklorik çeşitliliği ve kadim pratikleri güçlü biçimde görünür kılmak;

Kültürel ve coğrafi müştereklere sahip, farklı kuşak ve kökenlerden gelen sanatçılar arasında etkileşimi mümkün kılacak bir üretim / etkileşim platformu oluşturmak; sanatçılarla kırsalda yaşayan topluluklar arası iletişim ve karşılıklı anlayışı yaratıcılık yoluyla geliştirmek suretiyle kültür üretimine katılımı herkes için mümkün kılmak;

Ortaklaşılan belediye ve kurumlarla iş birliği içinde düzenlenecek uluslararası kültür çalıştayları sonucunda somut verilere dayanan, sivil toplulukların karar alma süreçlerine doğrudan katılımına öncelik tanıyan, değişen koşullara göre güncellenebilen, sosyal etkisi yüksek, ölçümlenebilir politikalar geliştirmek;

Bu doğrultuda, iştirakçilerle programa ortak belediyeler arasındaki iş birliği kültürünü, deneyim alışverişini kardeş şehirlerden paydaşları da dâhil edecek şekilde geliştirmek ve programa katkı koyan tüm tarafların yurt içinde ve dışında faaliyet gösteren kültür sanat ağlarına etkin biçimde katılımını sağlayacak, uzun erimli projeler geliştirmek.

HEDEF KİTLE VE FAYDALANICILAR

Selçuk Efes Belediyesi (İzmir) – Nilüfer Belediyesi (Bursa):

KONSERVE ağı olarak köylerde düzenlediğimiz sosyal buluşmalardan, ihtiyaç analizi temelli ölçümleme faaliyetlerinden ve misafir sanatçı programlarından elde edilecek sonuçların ışığında geliştirdiğimiz destekleyici projelerin kentsel aidiyeti güçlendireceğine; uluslararası uzmanların katılımıyla düzenlediğimiz çalıştayların her iki ilçede somut olmayan kültürel miras alanında süregiden çalışmaları iyileştireceğine; politika oluşturma bağlamında yerelden katılıma özel önem atfettiğimiz çalışma toplantılarının program sonucunda her iki ilçede gözle görünür bir sinerji yaratacağına inanıyoruz. Bu sinerjiyi sürdürülebilir kılmak amacıyla ortaklaştığımız belediyelerle birlikte geliştirdiğimiz politikalar doğrultusunda, sivil toplum ağlarıyla yerel yönetimlerin ilgili birimlerini çeşitli hemzeminlerde bir araya getiren sivil platformlar kurduk.

Köy Sakinleri:

Sanatsal üretimin merkeze sıkışması, kırsal kesimlerde yaşayanların kültüre erişimini ve kültürel üretime doğrudan katılımını kısıtlarken kentsel aidiyetini zayıflatıyor. KONSERVE ağı olarak bu kısıtları azaltmak adına diğer misafir sanatçı programlarının aksine bir arada yaşamı, imece ile dayanışmayı, karşılıklı öğrenmeyi öne koyuyoruz; misafir sanatçıları köy sakinleri ile birlikte yapıt üretmeye çağırıyoruz. Uyguladığımız model uyarınca her yaştan köy sakini sanatsal üretimin her aşamasına dilediği ölçüde, özgürce katılabiliyor, kamusal alan için üretilecek işlerde karar alıcı rolünü üstleniyor ve kültürel okuryazarlığı güçlendirmek adına sanatçıları atölye düzenlemeye davet edebiliyor. Model, bu haliyle tüm tarafların birbiriyle doğrudan, içtenlikle etkileşime girmesini sağladık.

Sanatçılar ve Sivil Toplum Örgütleri:

2022 edisyonuna ait yayının ve belgeselin ortaya koyduğu üzere hem sanatçılar hem iştirakçiler, program sonunda iş birliklerini sürdürmeye devam ediyor. Bu bağlamda, ilçe ve köylere özgü tasarlanan programların kavramsal çatının çatılmasında, yerel yönetimlerle iş birliği zemininin oluşturulmasında, sanatçıların seçiminde doğrudan söz sahibi olan iştirakçi organizasyonların ortaklaşılan belediyelerle çalışma kapasitesini artırmaya özel önem gösterdik.

Dolaylı Faydalanıcılar:

Ege coğrafyasında somut olmayan kırsal kültürel mirasla folklorik unsurların korunmasına, yerel kültürel ifadelerin geliştirilmesine ve görünür kılınmasına yönelik çalışan bağımsız kültür sanat girişimlerini; hak temelli çalışmalara odaklı sivil toplum örgütleri ile üretim kooperatiflerini; kırsal kültürel varlıklara ve ekolojik bilinçlenmeye duyarlı festival operatörlerini; akademisyenlerle bağımsız araştırmacıları; İzmir ile Bursa’da yaşayan, üreten sanatçılarla sanat öğrencilerini programın dolaylı faydalanıcıları hâline getirdik.

“Misafirperverlik, her zaman bir sınırın, bir eşiğin ve yabancı olanla karşılaşmanın olduğu yerdedir. Gerçek bir misafirperverlik, beklenmeyeni kabul edebilmektir.” (Jacques Derrida)

Komşuluk kavramını temel alan iki sergi, farklı bir çatı altında misafir olmakla beraber ilişkisel eşikleri, kendimizi ve ötekimizi, kabul etmeyi ve edilmeyi, gözlemleme ve birlikte var olma süreçlerini farklı aşamalarıyla gözler önüne seriyor. Zeytinköy’de konukluk eden Hüseyin Aksoy, tanımlanan misafirlik kavramı bağlamında üç hafta boyunca köyün ve kentin geçmiş̧ hafızasına, gidenlerin yerine gelen misafire bakarken, gözlemci ve geçici konuk olma kavramlarını temel alıyor; ‘Misafir’ başlıklı video çalışmasında bir bölgenin değişen yapısıyla beraber, doğal ve kültürel mirasın tahribatı üzerine kurduğu düşünceleri ortaya koyuyor.

Bellek, kültürel doku ve toplumsal cinsiyet kavramları üzerine çalışan Ali Yılmaz, misafir sanatçı sürecini geçirdiği Misi Köyü’nün doğal dokusu ve kültürel belleğinden hareketle mekânda bulduğu nesneleri kullanarak çalışmalar üretiyor. Atıl durumda bulduğu bir süpürgeyi üzerine işlediği kanaviçelerle yeniden değerlendiren Yılmaz, köyden topladığı bitki ve diğer buluntu materyallerle yaptığı çini karo üzerine güneş baskılar ile geçirdiği sürecin izlerini yansıtıyor. Misi’de konaklayan Damla Yalçın ise toprakla kurulan ilişkiyi geleneksel el sanatları ve tarımsal bilgiler üzerinden ele alıyor. Farklı coğrafyalarda bitkiler üzerinden şifa bulma inancı ve bu inanca özgü adetlere yönelik araştırmalar, sanatçının odak noktalarından birini oluşturuyor. Bu bağlamda köy sakinleriyle geçirdiği süreçte öğrendiği tarımsal ritüellerden yola çıkan sanatçı, biyolojik döllenmeyi hızlandırmak amacıyla erkek incir ağacından alınan örneklerin dişi incir ağaçlarına asılmasına ait âdeti merkeze alıyor. Bu gelenekte söylenen ‘Bin Karıya Bir Koca’ sözü, çalışmanın başlığını oluştururken bir tığ oyası şeklinde sergi mekânında yeniden yankılanıyor.

Misi köyünde misafir olan sanatçıların sıklıkla üzerinde durduğu konulardan biri, köydeki toplumsal cinsiyet rollerinin kadınları konumlandırdığı yer. Öyle ki köye ait masal ve anlatılarda bile kadınlar toplumsal sıkışmışlığın trajik kahramanları olarak betimleniyor. Böylesi bir masaldan yola çıkan Yekateryna Grygorenko, Kavacık Sultan’ın hikâyesini sıradan ile kutsalın köklerine inerek, benlik ile onu bağlayan semboller arasındaki sınırları eriten bir performansa dönüştürüyor; kendi bedeni üzerinden hikâyeyi günümüzle buluşturan bir yapı kuruyor. Butler’ın ‘toplumsal cinsiyet, biyolojik bir özden ziyade tekrar eden bir performanstır’ sözünden aldığı ilhamla gelenekçi normlarla biçimlenen toplumsal cinsiyetin bireylere tanımladığı rollere alaycı bir açıdan yaklaşan ‘Cazgır’ performansı, Grygorenko ve Ayça Su Değirmenci’nin ortak çalışması olarak sergide yer buluyor. Böylelikle sanatçılar, toplumda erkeklere atfedilen güreş tutma eylemini pastoral bir ortamda sahnelenen bir satire dönüştürüyor.

Kadınların özel ve kamusal alandaki temsillerine aile fotoğrafları aracılığıyla yaklaşan Merve Özel, buluntu fotoğraflar üzerine yaptığı kolajlarla kırsal alanda yaşayan kadınları görünür kılıyor. Benzeri bir yaklaşımla hareket eden Çiğdem Üçüncü, ‘Misya Portreleri’ adlı serisinde normalde fotoğraflarının çekilmesine izin vermeyen kadınları karşılıklı oluşan güven ilişkisi sonucunda kendilerini cesur ve coşkulu hissettikleri anlarda belgeliyor. Genellikle köyde erkeklerin bulunduğu ortamlara yalnız başına gitmeye çekinen kadınlar, birlikte yapılan bir eylemin verdiği coşkuyla, bir anlık dâhi olsa, kamusal alanı ve o alandaki temsiliyetlerini geri alıyor.”

“Modern toplumda komşuluk, giderek zorlaşan bir ilişki biçimidir. Ancak gerçek misafirperverlik, bu zorluğa rağmen ötekiyle bağ kurmayı başarabilmekten geçer.” (Zygmunt Bauman)

“Misafir oldukları köylerde üç hafta boyunca konaklayan sanatçılar salt köy sakinleriyle değil, doğayla da komşuluk ediyor. Böylelikle komşularla girilen dayanışmaya doğayı da dâhil ediyorlar. Bu süreci hatırlama ve başkalarıyla paylaşma yoluna giden sanatçıların çalışmalarında çevreden buldukları materyaller de öne çıkıyor. Zeytinköy’de konuk olan Melisa Geçalp, bu ortaklaşa deneyim sürecini sergiye bir günce halinde taşıyor. Sanatçının güncesini oluşturan çizim defterine köydeki gezilerinde topladığı ve biriktirdiği doğal malzemelerden elde edilen pigmentlerle oluşturduğu resimler eşlik ediyor. ‘Köyün Boyaları’, misafirlikten geriye kalanları görsel biçimlerle birlikte materyal olarak kayıt altına alıyor. Melisa Geçalp, Aşkın Ercan ve Zeynep Deniz Çalışkan’ın bu boyaları kullanarak köyde yaşayan çocuklarla düzenlediği atölye çalışmasının çıktısı da sergi mekânında yerini buluyor. ‘Suyun İzleri’ başlıklı atölye, dut suyundan elde edilen organik boyanın kâğıt üzerinde su ile oluşturduğu soyut lekelerin yaratıcı imgelere dönüşmesini sağlarken suyun yüzeyde bıraktığı izler, çocuklara hayâl gücünü ve yaratıcılığını serbest bırakma olanağı tanırken, sınırları olmayan bir oyun alanı sunuyor. Aşkın Ercan ve Melisa Geçalp’in birlikte geliştirdiği diğer çalışma Göç Eden Yemekler – Unutmanın Tarifi” ise bölgeye özgü gastro-kültürel değerler üzerinden izleyiciyi toplumsal hafızayı yeniden hatırlamaya ve hatırlatmaya çağırıyor. Çalışma, geçmişten günümüze aktarılan yemek tariflerinin izini sürerken, aynı zamanda unutulmaya yüz tutmuş yemeklerin hikâyelerini gün yüzüne çıkarıyor. Yemek tariflerinin nesilden nesle aktarımı, kültürün devamlılığını sağlarken unutulan tarifler, kaybolmuş bir geçmişin sessiz tanıkları olarak ortaya çıkıyor.

Yekateryna Grygorenko tarafından üretilen diğer bir yapıt ‘Misiphonic Memoria’, sanatçının Misi köyündeki konukluğu sürecinde topladığı ses kayıtlarından oluşan, köyün sosyal dokusu ile gündelik yaşamını yansıtan yankıların bir tezahürü olarak ortaya çıkıyor. Nilüfer Çayı’nın sürekli değişen sesi, köyün günbegün farklılaşan yaşamı, her anın yeniliği ile birleşerek bu enstrümanın içine yerleşiyor. İzleyici, suyun yüzeyine dokunduğunda, bu kayıtların notalara dökülmüş yankılarını duyabiliyor ve böylece her dokunuş temsili bir sesi açığa çıkartarak köyün hafızasını deneyimleyebiliyor.

Bir misafirlikte geçirilen zamanın izleri ve kolektif deneyimlerden geriye kalanlar, Ayça Su Değirmenci’nin ‘LVNA – Bir Halının Üstünde Duruyorum’ başlıklı çalışmasında buluntu nesnelere yaptığı müdahalelerde karşımıza çıkarken bu iş, sanatçının kişisel deneyimleri ile Misi’de karşılaştığı karakterlerin primitif hale getirilmiş ifadelerinden oluşuyor. Bu karakterler insanlığın ortak değer ve tutumları ile tarihsel süreç içerisinde kalıplaşmış ve bireyin hayatına rehberlik eden evrensel arketipleri içeriyor; kolektif gölgenin izini sürüyor. Bilinçdışını benzeri bir perspektifte Merve Kubat’ın ‘eko-anksiyete’ kavramını ele alan çalışmalarında da takip edebiliyoruz. Kubat, ‘Es Serisi’ başlıklı çalışmasında oluşturduğu portreleri ekolojik dengenin bozulmasıyla bölgede varlığı tehlikeye düşmüş kuş türlerini bir araya getirerek inşa ediyor.

Doğanın tahribatına dair kaygılar Nuveyba Tahmaz’ın işlerinde ise adalet vurgusuyla karşımıza çıkıyor. Eserlerinde sürdürülebilir malzemelerin sınırlarını araştırarak ekolojik ve etik farkındalık kavramlarını sorgulayan sanatçı, kullandığı buluntu nesnelerle kurguladığı ışıklı yerleştirmelerinde insanın doğaya müdahalesini bir arada var olma hakkı üzerinden ele alıyor. Doğaya insan eliyle yapılan müdahaleler ve bunun kırsal alandaki fiziksel göstergeleri, Zeynep Deniz Çalışkan’ın ‘Devridaim’ başlıklı yerleştirmesinde su, tarım ve insan ilişkileri bağlamında göz önüne seriliyor. Zeytinköy’de misafir olan sanatçı, Efes’in su kemerlerinden yola çıkarak günümüzde kullanılan su pompalarına bakarken, suyun kente taşınması ve dağıtılmasının tarihsel ve materyal bağlamları arasında ilişki kuruyor. Efes’te turistik olarak satılan su kemeri kartpostallarını günümüzün endüstriyel yapıları ile karşılaştıran çalışma, suyun insanlar, şehir ve sistemlerle olan ilişkisini, mekânsal ve zamansal bir çerçevede sorguluyor. Suyun tarihsel izlerini süren diğer bir perspektif, gene Zeytinköy’de konuk olan Aşkın Ercan’ın ‘Kaystros’ başlıklı çalışmasında izlenebiliyor. Suyun hem doğal hem de kültürel anlamını keşfetmeye odaklanan bir oyun tasarımı olan ‘Kaystros’, katılımcıların suyun zaman içindeki değişimini, suya atfedilen değerleri ve suyun belirlediği çevresel etkileri deneyimleyerek, suyun sadece fiziksel bir kaynak değil; aynı zamanda tarih ve kültürle iç içe geçmiş bir varlık olduğunu keşfetmesini amaçlıyor.”

(Gökçe SÜVARİ KANTÜRK)

PROJE DİREKTÖRÜ ve YAYIN EDİTÖRÜ

Sarp KESKİNER (Teos Kültür Sanat Derneği)

PROGRAM DİREKTÖRÜ

Gökçe Süvari KANTÜRK (Teos Kültür Sanat Derneği)

ŞEHİR KOORDİNATÖRLERİ

Hale ERYILMAZ (İzmir – Teos Kültür Sanat Derneği)

Esra OKYAY (Bursa – Kendine Ait Bir Oda inisiyatifi)

YEREL KOLAYLAŞTIRICILAR

Özgür GÖKDEMİR (İzmir – Selçuk Efes Belediyesi)

Sultan KARAKUŞ – Dilan DENİZ (Bursa – Nilüfer Belediyesi)

İLETİŞİM DİREKTÖRÜ

Ebru TURGUT (Teos Kültür Sanat Derneği)

İŞTİRAKÇİLER

İzmir: İzmir Akdeniz Akademisi,
The Letter Art Gallery,
Kendine Ait Bir Oda inisiyatifi, AnArt Kültür Sanat Derneği,
Sarı Denizaltı Sanat İnisiyatifi,
No 238 Kültür Sanat İnisiyatifi,
KARE kolektif

HİBE SAĞLAYICILAR

İŞTİRAKÇİLER

TEŞEKKÜRLER